Hayat garip tesadüflerle dolu. Bugün 50 yıl önce Türkiye siyasetine Milli Güvenlik doktrininin girdiği gün. 1960'da ABD ve NATO'nun ortak girişimiyle TSK'ya yaptırılan askeri darbe, Soğuk Savaş döneminin güvenlik konseptinin Türkiye'ye tam anlamıyla yerleştirilmesinin en önemli adımı olmuştur. Oluşturulan Milli Güvenlik konsepti ve onun kurumları ile Türkiye 50 yıl boyunca içeride ve dışarıda mevcudiyetini tehdit eden hayali düşmanlara karşı sürekli bir tedirginlik hali içinde yaşamaya mecbur edilerek istikrarsızlaştırılmıştır. Tabandan gelen tüm değişim talepleri bu retorik dahilinde reddedilmiş ya da ötelenmiştir. Sonuç olarak ortaya tüm komşularıyla "derin" sorunları olan, kendi içinde ise "etnik, dini, ideolojik" tehditlere maruz kalan ve "Türkten başka dostu olmayan" bir ucube devlet çıktı. Bu ucubeyi kendi çıkarlarınca itip kakan egemenlerin ise hakimiyetlerini geliştirmek konusundaki "üstün" gayretleri "zindeliğini" bir an bile kaybetmedi.
İşte tarihin tam da böyle bir anında yani bütün bu korku imparatorluğunun temelinin atıldığı 27 Mayıs 1960'ın arifesinde 26 Mayıs 2010'da Milli İstihbarat Teşkilatı'nın uzatmalı müsteşarı yerini bir yenisine bıraktı. Ve giderken de değişimin sinyallerini verdi. Değişim istihbarat teşkilatının aynen ABD sisteminde olduğu gibi iç meselelerle uğraşan büro (FBI) ve dış meselelerle ilgilenen büro (CIA) olarak 2'ye ayrılması gerektiği "cin" fikri ortaya atıldı. Konuyu biraz derinlemesine araştırınca yeni MİT müsteşarının bu konuya ilişkin bir master tezi (Bilkent) yazmış olduğunu öğrendik. Demekki o kadar da cin bir fikir değilmiş ve bir süredir kurgulanageliyormuş diye düşündüm. Dahası Jandarma teşkilatının görev alanının kısıtlanacağı, emniyet istihbaratının artan etkinliği gibi faktörleri de denkleme katınca ortaya ilk bakışta görülebilenden çok daha korkunç bir manzara çıktı. İç istihbaratta ve dolayısıyla tehdit algısında merkezileşecek bir yeni yapı yaşadığımız cehennemin sıcaklığını kuşkusuz yükseltecektir. Ordunun ve onun istihbari uzantılarının sahneden çekileceği bir ortamda boşluğu dolduracak bu yeni merkezi yapı "Polis Devleti" fenomeninin değirmenine şelaleler akıtacaktır. Kurulduğu gün itibariyle üyeleri CIA ve Türkiye Devletinden çift maaş alan MİT'in ABD sistemini "yeniden" benimsemesi aslında tarihsel olarak şaşırmamızı gerektirmeyecek kadar beklenen bir durum olarak da değerlendirilebilir.
Bizleri gerçekten de iyi günlerin beklemediğini söylemek sanırım falcılık olmayacaktır. Devlet terörünün kendi içinmize daha da merkezileşerek yöneleceğini düşünürsek egemenlerin üzerinde Dolmabahçe Mutabakatıyla çoktan uzlaşmaya varmış oldukları bu oyuna çomak sokabilmek için zaman giderek daralıyor.
Yorumlar