Neyi aradığına karar vermekle başlar herşey. Eğer şifaysa
aradığın ya da bir çözüm, beşeri bilimler çözer derdini. Ama gerçeği aramak
farklıdır çok. Gerçeğin arayışı ancak felsefeyle mümkün olabilir. Lakin
“gerçek” orada bir yerde gidilip bulunmayı bekleyen bir mutlakiyet değildir.
Ona doğru atılan her adımda değişir, dönüşür. İşte bu dönüşüm ancak gerçeği
arayanlar tarafından gerçekleştirilebilir ve “gerçek” kadim hikayecilikle
kurulur. Gerçeğin peşine düşen onun ancak belli bir soyutlama düzeyinden
anlaşılabilir olduğunu iddia edecektir. Ancak ne kadar soyutlanırsa
soyutlansın, objektivite bir olasılıksızlık olduğundan sonunda adına gerçek
denecek hikaye yine de birinin öznel kurmacası olacaktır. O öznel kurmaca ne
kadar etraflıca düşünülerek yapılırsa, ne kadar iyi anlatılırsa, ne kadar
objektif(miş) gibi yapılırsa ve bu hikayede ne kadar ısrarcı olunursa sonunda
gerçek “o” olur. Ama gerçeği kurmak için girdiği arayış arayanı hasta eder.
Gerçekle ilgilenmeksizin şifa arayan ise şifasını bulup hayata devam eder. Hikayesini
en güzel kuran, dünyayı o hikayeye en çok ikna eden gerçeğin yaratıcısıdır.
Gerçeği arayan aslında onu yazan, onu yaratandır. O yaratıcılıktır ki;
ilahidir. Hem şifadır hem de dert.
Yorumlar