"Son iki yılda biri emniyet, yedisi TSK mensubu sekiz kişi kuşkulu şekilde yaşamını yitirdi. Ortak noktaları bir biçimde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olmaları olan ve altısı Deniz Kuvvetleri’ne mensup bu kişilerden yedisinin ölümünün intihar olması dikkati çekti." (Milliyet 10.02.2010)
Yukarıdaki haber uzun zamandır aklımda olan bişeyi artık yazmak zorunda olduğumu hatırlattı bana. 2 yıldır ülkede bir "askeri intihar" çılgınlığı yaşanmakta. Bu intiharların bazılarının "şüpheli" olduğuna şüphe yok. Belliki TSK kamuoyu tarafından kendi içinde "temizlik" yapması gerektiği yönünde gelişen görüşü tamamen yanlış anlamış durumda.
Fakat tüm bu intiharları "şüpheli temizlik" kapsamında değerlendirmek gerektiğine de emin değilim. Burada sorgulanması gereken başka bir nokta da şu olabilir; mesleği gereği silahla, ölümle ve erkek egemen toplumsal değerler dizgisiyle fazlaca haşırneşir olan, henüz çocuk yaşlarda girdikleri askeri okulalarda büyük bir baskı politikası hakimiyetinde büyüyen bu kişilerin şiddetle kurdukları ilişki doğal olarak sıradan bir yurttaşın kurduğu ilişkiden daha farklı. Şiddetin olağanlaşması olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte sahip oldukları potansiyeli bazen emrindeki askerelere, bazen evdeki eşine, bazen de kendisine yönelten bu insanların durumu aslında tahmin edildiğinden daha acıklı. Parçası oldukları oyunun aynı zamanda kurbanı olan bu insanlar çok zaman ne iyi bir aile babası, ne iyi bir eş, ne de kendisiyle barışık bir birey olmayı beceremiyorlar. Kurumsal olarak özellikle şişirilen erkeklik egoları hayatlarının her alanında başlarına bela oluyor ve ülkedeki diğer çalışanlara kıyasla sahip oldukları tüm ayrıcalıklara rağmen sonunda mutsuz ölüyorlar. Faal olarak görevlerini yaparken yaşadıkları, önemli gibi gözüken bir ritüeller silsilesi içinde bir ortaokul çocuğunun bile rahatlıkla yapabileceği işlerle meşgul olmak, hiç bir değer üretmeden bir ömrü tüketmekten ibaret. Emekli olduklarında başlarına gelen ise o güne kadar yarı tanrısal bir seviyede sürdürdükleri yaşantılarının sıradanlaşmasına ve yapmacık saygı gösterilerinin bir bir ortadan kaybolmasına tanıklık etmek sadece. Çocukluğu, erişkinliği ve yaşlılığı çeşitli travmalarla dolu bir yaşam çizgisinde her an ulaşabileceği bir silahla geçirilen böyle bir hayat her an ölüme göz kırpar gibi değilmi zaten.
Yorumlar