fena halde sıkılmaya başladım bu işten. saygın bir tarhçi olan Herkül Milas geçen hafta Zaman'a yazdığı yazısında bugüne kadar üniter devlet konusuyla çok ilgilenmediğini hatta bunun ateşli savunucularına şüpheyle yaklaştığın söylüyor haklı olarak. (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=866755). ancak hocamın pek de haklı olmadığı durum bu tespitinden hemen sonra yazdıklarıyla başlıyor. Askeri/sivil hukuk tartışmalarından sonra fikir değiştirdiğini ve toplumasal ayrıcalıklarından herkesin birlikte feragat etmesi için tek hukuk ve bunun tesis edilebilmesi için tek devlet anlayışının benimsenmesi gerektiği düşünmeye başladığını söylüyor. ayrıcalıkların ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması konusunda hem fikiriz. ancak bütün bunların mümkün olması için üniter yani tek devlet yapısının benimsenmesi zorunluluğu da nerden çıkıyor anlayamıyorum. öyle sanıyorum ki, eğer insan nesli yok olmaz da bir kaç bin sene daha yaşamaya devam ederse, evrimin temel prensiplerinden biri olan kullanılmayan organ/yetenek körelir ve yok olur ilkesi doğrultusunda bireysel karar alma, etik duruş, akılcı hareket etme gibi bizi münferit şahıslar (individual) yapan özelliklerimizi tamamen kaybedeceğiz.
J.J.Rousseau toplumsal sözleşmeden bahsettiği ilk gün mevzunun bu noktalara geleceğini hiç düşünmemiştir sanrım. ancak devletin toplumsal hayatımızda kapladığı alan öylesine büyüdü ki, hergün bir önceki güne kıyasla daha az müstakil bir hayat yaşar olduk.
hayata dair böyle bir sıkıntı yaşanırken, benzer şekilde ölümele ilgili olarak da bu sıkıntının devam etmesi dehşet verici. devlet, yaşantımızın dibine kadar soktuğu burnunu mevzubahis ölüm olunca bare çeksin diye bekleriyorsanız daha çok bekleyeceksiniz gibi gözüküyor. dün bir gazete haberide gördüğüm İngiliz çiftin yakalandıkları ölümcül hastalıklar sebebiyle İsviçre'de bir merkezde kedi insiyatifleriyle kendi hayatlarına son verme kararları İngiliz hükümetince soruşturmaya tabi tutulacakmış. (http://www.milliyet.com.tr/Yasam/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=5&ArticleID=1117637&Date=15.07.2009&b=Unlu%20orkestra%20sefi%20%20ve%20karisi%20birlikte%20otanazi%20yaptirdi). ilk bakışta umut verici bir gelişme gibi gözüktü bana bu haber. ötenazi hakkı bile henüz dünyada geniş olarak kabul görmemişken birilerinin kendi hayatları üzerine karar alabilme yetisini bir merkeze baş vurarak sağlık sebepleriyle hayatına son verdirebilme noktasına vardırabilmesi insanlık durumunun devamı açısından önemli gözüktü bana. ancak bugün Nuray Mert'in yazısını okuduktan sonra gözden kaçırdığım birşey olduğunu fakettim. (http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=945267&Yazar=NURAY). bu çift her ne kadar ölüm kararlarını kendileri almış da olsalar kendi göbeklerini kesememişler ve bu iş için muayyen bir bedel ödenen ve bu konda "uzman" olan bir kuruma başvurmuşlar. ölümlerinin ardından ise bürokrasi yakalarını bırakmamış ve onları soruşturma konusu yapmış.
aslında tek başına bu örnek bile münferit şahıs olabilme yetimizin körelmeye ve yok olmaya başladığını göstermeye yetiyor. yaşamına son vermek konusunda böylesi kuvvetli bir iradeyi ortaya koyabilmiş bireylerin, bunun icrası konusunda aynı dirayeti gösteremeyerek işin "uzmanına" başvuruyorlar. intihar kurumunun geçirdiği evrimin bu çarpıcı göstergesi, değil yaşamak ölmek konusunda bile hayatlarımızı bu kadar ele geçiren devlet ve bürokrasi konusunda nasıl radikal önlemeler almamız gerektiği hakkında çalan alarmı artık duymamızı gerektiriyor.
Yorumlar